4 Şubat 2017 Cumartesi

Fika

Mutfakla ilişkim belli. Beni bilirsiniz; unsuz, yağsız, şekersiz ama lezzetli olan sihirli tariflerim, mucizevi detoks içeceklerim, kilo verdiren özel karışımlarım yoktur, keza rejimden de anlamam. Sağlıklı beslenme kısmına saygım sonsuz yalnız bu konu da nerden tutsak elimizde kalıyor. Uyanık sektör bizi her türlü emmeye devam ediyor, organikçisinden doğal tarımına, pazarcısından köylü teyzeye kadar. Tavuk geziyor diye üzerine ekstra para veriyoruz gerisini sen düşün:)
Ne dedim, mutfakla ilişkim belli. Karın doyurmaktan çok öte bir konu ve iddiam olmasa da yemekten, yapmaktan keyif alır, severim. Başka kültürleri merakımdam mutfağım yemek kitabı dolu, evir çevir yaptığım günlük şeyler pek değişmese de kitapları da arada karıştırır kendime göre yorumlarım.
Geçen gün sağı solu toplarken bana iki sene önce hediye gelmiş olan kitabı görünce parmağıma tek taş takılmış kadar heyecanlandım. (şaka şaka, #yemekkitabıherzamanbinbasar) Kitabı nerdeyse zor hatırladım, bakıp kaldırmışım demek ki. Hikaye de şu: Her yaz olduğu gibi o yaz da kamptan yabancı çocukları misafir etmiştik. Bu kez İsveç`ten gelmişlerdi. Sağ olsunlar elleri hiç boş gelmezler, bi` İsveç köftesi değil ama küçük bir İsveç mutfağı kitabı:) İsveç mutfağı dünya mutfakları içinde "çok da şey değil yani" kıvamında olsa da mutfağım için güzel bir renk.


Kitap, kısa kısa da olsa İsveç kültüründen biraz bahsetmiş. Mesela "Fika"dan. Fika bildiğimiz kahve molasından öte bir şey değil. İsveçliler tercüme etmeyi pek tercih etmeyip Fika olarak kalmasından yana. Nedeni bunun sadece bir kahve molasından ibaret olmadığı, aynı zamanda gerçekleşen sosyalleşmeden dolayı bunun toplumsal ve geleneksel bir değer taşıdığı yönünde. Gerek özel, gerek iş yerlerinde birden fazla Fika yapılabiliyor. Firmalarda şefin de herkes gibi Fika masasına katılması iş ortamını çok daha rahatlatıyor. Sadece bu değil tabii, İsveç`te herkes birbirine ismiyle ve sen diye hitap ettiğinden, kişiler arasındaki iletişim engelsiz ve samimi.

Ekşi Sözlük`te bir arkadaş Fika için şöyle yazmış:

yurdumda da buna benzer çay paydosları vardır.binlerce çalışanı olan bi sanayi tesisinden tutunda sanayideki kıytırık bi atelyede bile öğleden önce 10:00/10:15,öğleden sonra 15:00/15:15 saatleri arası verilir.verilmezse hır çıkar.büyütmeyin lan işte bizde de var yani.

Bu arada İsveç dünyada en çok kahve tüketen 6. ülke. (Finlandiya, Norveç, İzlanda, Danimarka ve Hollanda`dan sonra) İsveçliler bu kadar kahveyi kuru kuru içmiyorlar tabii, mesela yanında yedikleri "Kanelbullar" en meşhurlardan biri. Hatta 1999 yılından beri 4 Ekim "Kanelbullens dag" olarak kutlanıyor. Peki ne bu? Tarçınlı rulo ya da çörek desek yanlış olmaz. Tarifi yukarda bahsi geçen kitapta vardı elbette. Ama ölçü fazla geldi, 45-50 tanesini nasıl yeriz diye düşünürken tarifle oynadım tabii, başka kaynaklardan bulduğum tarifle karıştırdım. Benim için tipik, daha şimdiye kadar bir tarifi de harfiyen uyguladığım görülmemiştir:)


Malzemeler:

Hamur:
250 ml. süt
Yaş maya (42 gr.)
60 gr. şeker
500 gr. un
100 gr. terayağ
Tuz

İç:
50 gr. terayağ (yumuşamış)
100 gr. kahverengi şeker
1 tatlı kaşığı tarçın

Mayalı bir hamurdan bahsediyoruz. Yani ılık süt içinde mayayı ufalayıp iyice karıştırıp, diğer malzemelerle birlikte sıcak bir ortamda bekletiyoruz. (terayağını tavada eritip içine katıyoruz) Hamur yaklaşık iki katı kadar kabarınca hazır demektir. Bir kapta tarçın şeker karışımını hazırlıyoruz. Açtığımız hamuru önce oda sıcaklığındaki terayağ ile yağlıyoruz, sonra tarçın-şeker karışımını serpiştirip rulo haline getirip dilimlere kesiyoruz. Bir fırın kabına dizip yine 10-15 dakika dinlendiriyoruz. Önceden ısıtılmış fırında 180 derecede 20-25 dakika pişiriyoruz.

Mutfağı aşırı bir tarçın kokusu sarıyor, dayanmak ne mümkün! Afiyetle yiyin diyelim de sakın abartmayın, azı karar çoğu zarar diye bir şey var şu hayatta:)


Amannn kim uğraşacak bununla, İsveç`e gider orjinali yerim derseniz, hadi bu da benden size bir kıyak, şöyle diyorsunuz:

En kanelbulle, tack! (bir tarçınlı çörek, lütfen!)


Not: Fotoğrafları lütfen izinsiz kullanmayınız.

14 yorum:

  1. Hej, tack så mycket :) Fler kanelbullar.. İsveç'te 5 ay üniversite okuduğum için çok fazla filtre kahve ile kanelbulle yedim. Ders bitirme sunumlarında ara veriyoruz denmezdi. Bunun yerine hoca kahve molası veya fika zamanı derdi. İsveçli arkadaşlarım eve haydi fika yapalım diye çağırırdı. Fikanın olmazsa olmaz tarçınlı çöreğidir. Yalnız orjinal kanelbulle üzerine toz şeker de serpiyorlar. Fotoğrafta göremedim. Güzel ve hoş yazı için elinize sağlık. Beni eski günlerime götürdü. Hatta bir gün İsveçli üniversite arkadaşlarımı İsveç'e ziyarete gitmeyi düşünüyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Daha önce blogunuzda okumuştum İsveç`le ilgili yazınızı. Çok şanslısınız.
      Evet haklısınız, normalde üzerinde şeker var ancak o iri şekerlerden. Bizde bulmak zor.
      Yorumunuz için teşekkürler, umarım bir gün İsveç`e yine gidersiniz.

      Sil
  2. Gecenin bu saatinde bu post bana hiç iyi gelmedi Semi :)

    YanıtlaSil
  3. Görüntü güzelmiş de tarçın ne güzel kokmuştur pişerken......

    YanıtlaSil
  4. Yahu tarçın kokusu burnuma kadar geldi. Yalnız bizim evde bir ben bayılırım tarçına, hatta taparım. Selçuk'la Kuzey de bir o kadar nefret eder. Ama bu mutfak muhabbetine bayıldım. Ne tuhaf değil mi? Bir dönem kutsal anneliğe sarıyor herkes, oyun saatleri, bebelerini nasıl da müthiş besledikleri, en iyi anneliğin kitabını yazma durumları. (Ben hiç böyle olamıyorum. Hiçbir duruma yüzde yüz kendimi veremiyorum.)
    Sonra evlerinde hiç toz olmayan müthiş ev hanımları, süper kadınlar. Vallahi ben kitap okuyacaksam, yediklerimi ortada bırakıyorum. Durum bu vaziyette. Şimdi de organik ve glütensiz beslenme :) Eh, pek tabii elimden geleni yapmaya çalışıyorum ama ne yaparsam yapayım kafamı tek bir konuya kitleyemiyorum. İlerde başarırım belki, ne dersin? :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tarçından nefret edeni ilk defa duydum. Ciddiyim.
      Moda akımlara gıcık oluyorum desem yeridir. Ay deliriyorum bazen. Artık vegan beslenme falan değil, dünyada vegan giyim konuşuluyor. Veganın bir üst kademesi daha var, adını unuttum, köklü sebzeleri de yemiyorlar. Çünkü sebze can çekişiyormuş:)
      Ay öyle süper anne falan da değilim. Keşke olsam da diyemeyeceğim. Bence hastalıklı bir durum her şeyi mükemmel yapmaya çalışmak.

      Sil
  5. O mis gibi tarçın kokusu geldi yazıyı okurken burnuma...
    Hafif bir çörek galiba...
    Öyle tahmin ediyorum daha doğrusu...
    Arada farklı tarifler deniyorum, bunu da sıraya aldım Semi ♥

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok hafif değil aslında. Yani yerken öyle de içindekiler pek değil:))
      Vakit bulunca deneyip kendin karar ver bence:)
      Sevgiler:)

      Sil
  6. Ben sanırım Kanelbulle yedim. Görüntüyü görür görmez tadı ağzımda belirdi? :)
    Miss gibi!
    Olacak iş değil. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bakarken tarçın koktu sanırım:)) Yakın otursak yapınca getirirdim sana Ersin:)

      Sil
  7. en alttaki notu düşmen iyi olmuş, çok işime yarayacak gittiğimde:))))
    eline sağlık semi:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de onu düşündüm zaten Nagehan:)) Yanına bol nakit almayı unutma, zira pek ucuz ülke değil:))

      Sil