Boynuma makineyi asıp çarşı-pazar gezmeyeli çok zaman olmuş. Duruma ek güzel bir bahanem de hazır: annemi gezdirmek!
Yaşadığım şehri senede en az birkaç kez turistik muhabbetle gezdirdiğimden de olsa gerek takip ettiğim, pek de değişmeyen klasik bir rota var zaten yıllardır. Değişmesin de, ben memnunum, şikayet eden de yok:))
İlk durak olan Koza Han`daki renk cümbüşü bizi mest ederken, kahve molası vermeyi de ihmal etmedik. 1491`de yaptırılan ve eskiden ipek böceği kozalarının satışının yapıldığı Koza Han, bugünlerde hala ipek dendiğinde akla ilk gelen yer. İpek kaldı mı, "%100 silk" yazanların hepsi doğru mu, hepsi turistik palavra mı derseniz haklısınız. Ya güvendiğiniz bir satıcınız olacak ya da yanınızda bu işten anlayan biri:) Aksi halde elinizde bir torba dolusu "hiç" ile çıkarsınız oradan:)
Ne alacağımı unuttuğum, gerekli mi/gereksiz mi olduğunu idrak edemeden bir şeyler alıp çıktığım yerlerin başında sanırım manifaturacılar ve tuhafiyeciler geliyor. Bir de kadınları ayakkabı mağazalarında kaybolur zannederler, büyük yalan! Ya da hepimiz için söylemeyin böyle şeyler, tuhafiyecide dantellerin, düğmelerin, ipliklerin içinde kendinden geçenler de var yahu:))
Pazara gitmeyi sevmemin birkaç nedeni var:
Her şeyden önce gözüm doyuyor, çeşit bol, satıcılarla sınırsız muhabbet ve pazarlık var:)
Bir de boynunuzda vücudunuzun yarısını kaplayan bir makine ile geziyorsanız (yok yok makine o kadar büyük değil, ben minyonum:)) laf atanlar, bizi de çek diyenler, helloooo diye seslenenler bitmez:)
"Kabakçı" amca gibi. Turistlerden fotoğraf çekimi için para alması dışında fazla muhabbet etmedi ama fotoğraf çektiğimi görünce "Feysbuka mı goycen?" diye patlatıverdi!!!! Ah be amca her yere goycem sadece feysbuka mı!
Günlerden 'bir başka gün'
Ve menüde Tofaş Anadolu Arabaları Müzesi var.
Eski bir ipek fabrikasının TOFAŞ tarafından restore edilmesiyle Bursa`ya kazandırılan müze 28 haziran 2002`den beri ziyarete açık, giriş ücretsiz. (bkz. Tofaş Anadolu Arabaları Müzesi)
Anadolu arabalarının en eskisi 2600 sene öncesine dayanıyor ve bir tekerlekten yola çıkılan müzede at arabası, fayton imalatı, farklı yörelere ait öküz arabaları, ustalıklar, o dönemin işçilikleri ve TOFAŞ tarafından üretilen motorlu araçlarla son buluyor. İlk gördüğümüz model ise tahmin edeceğiniz gibi 1971 model Murat124! Önünde saygı duruşu yapmak lazım, ne anılar ne anılar...
Bir yemek molasından sonra son zamanlarda turlama programına aldığımız Hünkar Köşkü`ne uğradık. Abdülmecit döneminde av köşkü olarak yaptırılmış, Atatürk de Bursa ziyaretlerinde Hünkar Köşkü`nde kalmış. 2003 yılından beri müze olarak hizmette, girişin ücretsiz olduğu köşk rehber eşliğinde gezilebiliyor. Atatürk`ün kaldığı oda, çalışma odası, manevi kızlarının kaldığı odaları görmek ve bahçesinden Bursa manzarası izlemek mümkün. (sadece beton görseniz de) İç mekanda fotoğraf çekimi yasak.
Bursa denince akla gelen yerlerden biri de İnkaya Çınarı. Türkiye`nin en yaşlı ağacı olan Çınar 600 yıllık! Görmeye değer, altında bir kahve içmeye değer... Böyle yerlerde nedense hep bir keşke var bende. Doğru dürüst işletilse, hoş bir ortam yaratılabilse diye düşünürüm. Daha temiz ortamda, daha güzel bir servis sunulsa, aynı zamanda otantik hava da korunsa. Çok mu zordur? Yakınındaki turistik eşya kısmında Çin malı görmesek mesela nasıl olur? Lekeli/sigara deliği olmayan bir örtü serili olsa, kahvenin yanında plastik su gelmese, daha güler yüzlü olunsa gibi şeylerin parayla çok alakalı olduğunu düşünmem hiç. Kaldı ki kötü kazandıklarını düşünmüyorum, bu mantık basit aslında: "bu insanlar nasıl olsa geliyor, kendimi neden yorayım."
Güzel bir gün geçirmiş, gezip tozmuş, nefis yemekler yemiş (hatta hafif abartmış) Semi`nin en sonunda şımardığının ispatıdır bu kareler:)